BAL VE HİKMETLERİ
ECZANE-İ RAHMAN
BAL ARILARI VE BAL
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)Allah Kuran'ın pek çok ayetinde yeryüzündeki ve gökyüzündeki kusursuz dengeye dikkat çeker ve bu konular üzerinde düşünülmesini ister. Çünkü düşünen insan Allah'ın ayetlerini görür ve Rabbini daha iyi tanır.
Kuran'da bazı canlılara özellikle dikkat çekilmiştir. Bunlardan bir tanesi de arılardır. Arılar herkesin varlığından haberdar olduğu küçük canlılardır. Şimdi bu canlılar hakkında birkaç basit soru soralım. Arılar ne yaparlar? Bu, herkesin cevabını bildiği bir sorudur; arılar bal yaparlar, petek yaparlar. Tekrar soru soralım: Peki arılar niçin bal yaparlar?
Bazı insanlar bu sorunun cevabının öneminin farkında bile değildir. Kimi bu konu üzerinde düşünmemiştir bile. Kimileri de arının Darwin'in tarif ettiği gibi bir evrim süreci sonunda var olduğunu savunur. Söz konusu evrimci çevrelere göre arılar diğer bütün canlılar gibi bir tesadüfler zinciri sonucunda ortaya çıkmışlardır. "İçgüdü" denilen bir dürtü de yine rastlantılar sonucunda arılara bal yapmayı öğretmiştir. Ancak sorunun asıl doğru cevabı, insan için çok önemli olan bir konuyu içerir. Arı, birçok mükemmel özelliğiyle birlikte Allah tarafından yaratılmıştır ve O'nun ilhamıyla insanlar için bal üretmektedir.
Şimdi Allah'ın Kuran'da bahsettiği bu yaratılış delilini birlikte inceleyelim.
Arılar toplu yaşayan canlılardır ve bir kovanda yaşamın devamlılığını sağlamak için hep birlikte çalışırlar. 60-70 bin arının yaşadığı bir kovanda düzen nasıl sağlanır? Nasıl olur da hiç karışıklık çıkmaz? Bu düzeni arıların kendilerinin oluşturması mümkün müdür? Bütün bu soruların cevapları insanlarla arılar karşılaştırılarak verilecek olursa kovanda sağlanmış olan kusursuz düzendeki olağanüstülük daha iyi anlaşılacaktır.
Birlikte iş yapmak üzere biraraya gelmiş insan topluluklarında en zor aşama, çalışma planının ve görev organizasyonunun yapılmasıdır. Eğer bulunulan yer bir fabrikaysa, işçilerin başında usta başları, usta başlarının başında mühendisler, mühendislerin başlarında idari kadro, idari kadronun üzerinde genel müdür bulunur. Fabrikanın verimli çalışması için oldukça büyük emek ve para harcanır. Kısa ve uzun dönem planları yapılır, istatistikler çıkarılır. Üretim sırasında daha önceden hazırlanmış üretim planları kullanılır ve her aşamada kalite kontrolü yapılır. Ustabaşlarının, mühendislerin, idari kadro ve üst düzey yöneticilerin herbiri görevlerine gelmeden önce yıllarca süren akademik veya pratik eğitimden geçmişlerdir.
Ancak bütün bu verilen örnekler ve benzeri organizasyonların tam olarak kurulması ve eksiksiz işlemesi sonucunda, birkaç yüz insanın uyum içinde çalışması sağlanır.
Birkaç yüz akıl ve irade sahibi insanı birarada çalıştırmak için böylesine detaylı bir organizasyon gerekirken, onbinlerce arı hiçbir insan topluluğunun başaramayacağı mükemmellikte bir organizasyon içinde çalışmaktadırlar. Peki ama nasıl? Bu sorunun cevabını da yine insanlarla arıları karşılaştırarak verelim.
Arılar insanlar gibi eğitimden geçmezler. Her biri görevini doğar doğmaz yerine getirmeye başlar. Fabrikadaki her eleman kendi çıkarları için çalışır. Oysa arıların yaptıkları işten kişisel bir çıkarları yoktur.
Fabrikada işçisinden, idari personeline kadar her çalışanın bir çalışma saati, tatil hakkı varken, arılar ömürleri boyunca hiç durmadan insanlar için çalışır dururlar.Peki bu kadar kusursuz bir düzeni sağlayan nedir? Tesadüfler 60-70 bin arıyı biraraya getirip de düzene sokabilir mi? Tesadüfler on binlerce arının her birine kendi yapacağı işi öğretip karışıklık çıkmamasını sağlayacak bir sistemi oluşturabilir mi?
Tabii ki hayır. Tesadüfler kesinlikle bir düzen oluşturamazlar. Tesadüfler sadece karmaşa ortaya çıkarırlar. Tüm evrende var olan düzen gibi, arıların hayatlarındaki düzen de tesadüflerin eseri olamaz.
Bir kovanda uyum içinde yaşayan on binlerce arının hepsini aynı makinanın dişlileriymiş gibi uyum içinde, hiç durmaksızın çalıştıran Allah'tır. Arılar da yeryüzündeki tüm canlılar gibi Allah'ın ilhamıyla hareket ederler. Bu gerçek Nahl Suresi'nde şöyle bildirilmektedir:Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)
Bir kovanda işçi arılar, kraliçe arı ve erkek arılar bulunur. İşçi arılar kovandaki bütün işleri üstlenmişlerdir ve büyüdükleri hücreden çıktıkları andan itibaren gelişimleri ile orantılı olarak kovan içindeki görevleri de değişir. İşçi arılar yaşamları boyunca kovan içindeki her türlü işle ilgilenmiş olurlar. İlk üç günleri kovan temizleyicisi olarak geçer.
1. Kovanda Temizlik: Kovan temizliği arıların ve larvaların sağlığı açısından çok önemlidir. Arılar kovanda gereksiz gördükleri herşeyi dışarı taşırlar, taşıyamayacakları kadar büyük olan ve kovana dışarıdan giren böcekleri de öldürürler ve bir maddeyle kaplayarak bir nevi mumyalama işlemi yaparlar. Dikkat edilirse burada çok ilginç ayrıntılar vardır. Öncelikle arılar ölen bir canlının hem bozulacağını bilmekte ve hem de kendilerine zarar vermesini engellemek için mumyalanması gerektiğini de bilmektedirler. Ayrıca arılar bu işlemde çok özel bir madde olan "propolis"i kullanırlar. Propolisin özelliği, içinde bakteri barınamamasıdır. Yani mumyalama işi için ideal bir maddedir. Acaba arılar bu maddenin mumyalama için ideal bir madde olduğunu nereden bilirler ve bunu nasıl üretirler?
Arıların bu konuda bir bilgilerinin bulunmadığı açıktır. Kendi kendilerine ne ölen canlıların bedenlerinin bozulacağını bilmelerine, ne propolis gibi bir maddeden haberdar olmalarına, ne de mumyalama gibi bir işlemi akletmelerine de imkan yoktur. Akıl ve bilgi gerektiren bütün bu işlemleri tesadüfen de bulmuş olamazlar. Bu bilgiler arılara yaratıcıları olan Allah tarafından ilham edilmektedir.
2. Bakıcı arılar: Arılar 3. günden sonraki bir hafta boyunca ise adeta dadılık yaparlar. Vücutlarındaki bazı salgı bezlerinin harekete geçmesi üzerine, aniden larvaların bakımı işine yönelirler. Larvaların bütün bakımıyla 3 ila 10 günlük arılar ilgilenirler. Larvaların kimini arı sütüyle, kimini de bal-çiçek tozu karışımıyla beslerler.
3. Petek mimarları: 10. gününden itibaren işçilerin karnındaki balmumu bezleri gelişmeye başlar ve balmumu yapacak hale gelirler. İşçi arılar artık balmumuyla petek inşa eden inşaat işçileridirler.
4. Gardiyan Arılar: Arılar 10 gün boyunca petek üretimine devam ederler. Ama doğumlarının 20. gününde yine görev değiştirirler. Bu kez kovan girişinde gardiyanlık yaparlar. Arıların vücudunda yine bir değişim olur ve iğne bezleri zehir üretmeye başlar ve gardiyan olan arılar kovan kapısında nöbet tutarak davetsiz misafirlerin içeri girmesini engellerler.
Dış görünüş olarak arılar birbirlerine çok benzerler. Bu benzerliğe rağmen kovana giren herhangi bir yabancı arı hemen tanınır ve anında kovandan dışarı atılır ya da öldürülür. Bu noktada akla hemen bir soru gelir; arılar birbirlerini nasıl tanırlar?
Her kovanda kraliçenin salgıladığı kimyasal bir madde vardır ve bu madde kovandaki bütün arılar tarafından bilinir. Ayrıca kovandaki bütün arılar da bu maddeyi kraliçeden alırlar yani kraliçe ile aynı kokuya sahip olurlar. İşte bu madde sayesinde aynı kolonideki bütün bireyler birbirlerini kolaylıkla tanırlar.
5. Polen toplayıcısı arılar: Arılar toplam altı haftalık hayatlarının kalan bölümünde çiçekleri araştıran birer balözü toplayıcısı olurlar.
İşçi arılar kovandaki her türlü düzenden sorumludurlar. Küçük resimde kanatlarını çırparak kovanın ısınmasını sağlamaya çalışan, büyük resimde ise larvaların odalarını temizleyen işçi arılar görülmektedir.İşçi arılar kovandaki bütün bu işleri yaparken kraliçe arıya düşen görev sadece üremektir. Kraliçe arı bütün ömrü boyunca hiç durmadan yumurtlar, ve bütün ihtiyaçları işçi arılar tarafından karşılanır.
İşçi arılar altı haftalık hayatlarının son bölümünde balözü toplayıcısı olurlar. Arılar topladıkları polenleri kovanlarına taşırken vücutlarında bulunan polen sepetlerini kullanırlar. Yandaki resimde sepeti polenle dolu olan bir işçi arı görülmektedir.Arıların yaşamındaki bu ilginç süreç, karşımıza pek çok soru çıkarmaktadır. Dünyaya gözlerini yeni açan bir canlı, arı gibi hiçbir aklı, zekası olmayan bir böcek, nasıl olmaktadır da yapması gereken işleri harfiyyen bilmektedir? Nasıl olmaktadır da bu hayvanın vücudu, önce temizlik yapmaya ayarlı iken, bir anda bazı salgı bezlerinin harekete geçmesiyle larvalara bakmaya uygun hale gelmektedir. 4-5 gün öncesinde kendisi bir larva olan arı, bunları nasıl akletmektedir? Yine birdenbire vücudu değişerek balmumu salgılamaya uygun hale gelmekte ve birdenbire bir inşaat işçisine ve daha sonra yine değişerek bir gardiyana dönüşmektedir.
İşçi arılar kovandaki her türlü düzenden sorumludurlar. Küçük resimde kanatlarını çırparak kovanın ısınmasını sağlamaya çalışan, büyük resimde ise larvaların odalarını temizleyen işçi arılar görülmektedir.
Görüldüğü gibi kovan içinde kusursuz bir düzen vardır ve bu düzen sayesinde 60-70 bin arı hiçbir karışıklık çıkmadan yaşamlarını sürdürürler. Bu kusursuz düzeni kuran ve devamlılığını sağlayan hiç kuşkusuz ki arıların aklı, tecrübesi ya da kusursuz organizasyon yetenekleri değildir. Arılar da yeryüzündeki diğer bütün canlılar gibi üstün bir ilmin sahibi olan Allah'a boyun eğmişlerdir ve O'nun ilhamıyla hareket etmektedirler.Bal; arılar tarafından çiçeklerden ve meyve tomurcuklarından alınarak yutulan nektarın arıların bal midesi denilen organlarında INVERTAZ enzimi sayesinde kimyasal değişime uğramasıyla oluşan ve kovandaki petek hücrelerine yerleştirilen çok faydalı bir besindir. Nektar bala çevrilirken arılar sağladıkları invertaz enzimi sayesinde sakkarozu inversiyona uğratarak früktoz ve glikoz şeklinde basit şekerlere dönüştürür ve fermantosyonun meydana gelmesini önleyecek miktarda suyunu uçururlar. Kovandaki hücrelere yerleştirilen ve üzeri mumdan bir kapakla örtülen bal, arılarca sağlanan özel havalandırma sistemi sayesinde bildiğimiz tat ve kıvama gelir.
Balın rengi, şeker dengesi ve tadındaki farklılık tamamen toplanan nektarlardan kaynaklanmaktadır. Balın kokusu ,çiçeklerdeki aromalı volatin yağı verir ki bu aynı zamanda çiçeklerin kokularını sağlayan yağdır. Bal üretimi çok büyük bir çaba gerektirir. Örneğin ½ kg ham nektarı toplamak için 900 arının bir gün boyunca çalışması gerekir .Toplanan bu nektarın ise ancak bir kısmı bala çevrilebilir. Çiçeklerdeki nektardan elde edilen balın miktarı tamamen getirilen nektarın şeker konsantresine bağlıdır.
Balın hiç şüphesiz ilk akla gelen özelliği tatlı olmasıdır. Bunun sebebi balın içindeki üç şekerdir. Üzüm şekeri (% 34) ,Sakroz (%2) ve levulose (Meyve şekeri % 40 ) Bundan başka balın % 17 ‘si su geri kalan % 7 lik bölümü ise Demir, Sodyum, Sülfür, Magnezyum, Fosfor, Polen, Manganez, Aliminyum, Gümüş, Albumin, Dekstril, Nitrojen, Protein ve asitlerden oluşur. Balın kalitesini ise bu % 7 lik karışım belirler.
Balı bildiğimiz şekerden ayıran çok önemli bir fark vardır. Şeker ancak sindirim sisteminde değişime uğradıktan sonra kana karışırken bal sindirime gerek olmadan çok süratli
bir şekilde kana karışır. Dolayısıyla bal insan vücudunun en yüksek derecede ve en hızlı biçimde faydalanacağı şekilde tasarlanmış bir gıdadır. Ilık su ile karıştırılan balın birkaç dakika içinde vucuda enerji verdiği tespit edilmiştir.
Balın içinde minerallerin, şekerlerin ve birçok vitaminin yanısıra az miktarda bir takım hormonlar, çinko, bakır ve iyot da vardır.
Ayrıca bal içerisinde on beş şeker tespit edilmiş olup bunlardan bazıları şunlardır. Früktoz, Glikoz, Sakkaroz, Maltoz, İzamaltoz, Erloz, Kestoz, Melezitz ve Rafinozdur. Genel olarak Früktoz şekeri diğerlerinden farklıdır.
DİŞİ BAL ARISI
Her arının çok fazla görevinin olduğu arı kolonilerindeki tek istisna erkek arılardır. Erkek arılar ne kovanın savunmasına, ne temizliğine, ne besin toplamaya, ne de petek veya bal yapımına bir katkıda bulunurlar. Erkek arıların kovan içindeki tek fonksiyonları kraliçe arıyı döllemektir.109 Çiftleşme organları dışında diğer arılarda bulunan özelliklerin hemen hemen hiçbirine sahip olmadıkları için erkek arıların kraliçe arıyı döllemekten başka bir iş yapmaları da mümkün değildir.
Koloninin tüm yükü üzerinde bulunan işçi arıların ise, kraliçe arılar gibi dişi olmalarına rağmen yumurtalıkları gelişmemiştir, yani kısırdırlar. Kovanın temizliği, arı larvalarının ve yavrularının bakımı, kraliçe arı ve erkek arıların beslenmesi, bal yapılması, peteklerin inşası ve onarım işleri, kovanın havalandırılması, kovanın güvenliği, nektar (bal özü), polen (çiçek tozu), su, reçine gibi malzemelerin toplanması ve bunların kovanda depolanması gibi görevleri vardır.
Arapçada iki çeşit fiil kullanımı vardır ve fiillerin bu kullanımlarından, öznenin erkek mi yoksa dişi mi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yukarıdaki ayetlerde arı için kullanılan fiiller (altı çizili kelimeler), fiilin dişi için olan şekliyle kullanılmıştır. Böylece Kuran'da bal yapımında çalışan arıların dişi olduğuna işaret edilmektedir.
Unutulmamalıdır ki arılarla ilgili bu gerçeğin bundan 1400 sene önce bilinmesi mümkün değildir. Ama Allah bu gerçeğe dikkat çekerek Kuran'ın bir mucizesini daha bize göstermiştir.
Sonra meyvelerin her türünden ye de Efendinin sana kolaylaştırdığı yollara koyul. Onun karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifalar vardır. Şüphesiz, aklını çalıştıran bir topluluk için bunda bir delil vardır. (16 Nahl Suresi 69)
Uzunluğu 1-3 cm arasında değişen arının vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden oluşur. En arkadaki karın bölümü gövdenin öbür bölümlerinden daha uzundur ve halka biçimindeki bölütlerden oluşur. Ayette tekil dişi arıda, "karınlar" olduğu vurgulanmaktadır. Ayetin Arapça'sında bu "butuniha" ifadesiyle belirtilir. Kelimenin sonundaki "ha", dişi ve tekil şahısı belirtir. Eğer çoğul dişi arılardaki karınlar vurgulanmak isteseydi bu ifade "butunihinne" olur idi. Böylece ayet arının bölütlü, parçalı karın yapısına da işaret etmektedir. Bu parçalı karın yapısıyla arı "karınların" sahibi olarak nitelenmektedir. Arıların bu karın yapısının iç kısmında birine bal torbası ve diğerine de kursak adı verilen iki mide vardır. Arı çiçeklerden aldığı bal özünü önce kursağında bal haline getirir. Arının karın bölgesi bir kimya laboratuarı gibi çalışmakta ve bal üretmektedir.
Balın rengi gerçekten de ayette geçtiği gibi çeşit çeşittir. Bu renk, iklim, mevsim, hava koşulları ve alındığı kaynaklara bağlı olarak çok değişik görünüştedir. Beyazdan tutunuz da esmer (pekmez rengi) ve kahverengiden yeşile kadar çeşitli renklerde ballar vardır. Bu renklerin en hoşa gideni bal rengi de denilen açık altın sarısıdır. Balcılık alanında modern ve titiz çalışması olan ülkeler balın rengini saptamak için tespit edilmiş bir renk cetveli kullanmaktadır.
ARILARIN DANSI
İncelediğimiz ayetin başında, dişi bal arısının bal yapabilmek için bitkilerin özünü toplamasına işaret edilir. Gerçekten de ayette söylendiği gibi dişi olan işçi arılar bal yaptıkları gibi, bu balın ham maddesini bitkilerden toplamak da dişi olan bu işçi arıların görevidir. Arıların bal özlerini toplama aşamalarında birbirinden ilginç, inanılmaz olaylar gerçekleşmektedir.
Çiçeklerin yerini bulan arı, bulduklarını haber vermek üzere diğer arıların yanına döner. Bu arı, dans ederek diğer arılara balın ham madde kaynağının koordinatlarını bildirir. Arı yaptığı dans yoluyla verdiği mesajlarla, kaynağın hem doğrultusunu, hem de uzaklığını eksiksiz olarak diğer arılara iletir. Belli bir yaşa gelmiş insanlar 6 haftada bir dans kurunu bile bitirememektedirler. Oysa sadece 6 hafta yaşayan arı yaptığı dansları bir iletişim aracı olarak kullanabilmektedir.
Arının dansı kadar, kovanına dönerken yaptığı hesaplar da çok ilginçtir. Balın ham maddesinin kaynağını sadece Güneş'e göre tarif etmesi mümkün olan arı kovana dönene kadar Güneş her 4 dakikada 1 derece yer değiştirir. Arı Güneş'in bu yer değişimini hem besini bulurken, hem kovana en kestirme yönden dönmesi gerekirken hesaplar. Arı hedefinin peşinde ne kadar dolaşırsa dolaşsın, en kestirme şekilde kovana dönerken, Güneş'in ne kadar yer değiştirdiğini hesaplamak zorundadır. Arı bu hesabı da kusursuz yapmaktadır. Arının tüm bu hesapları, kovan içindeki tüm bu uyum; ne tesadüflerle, ne de 6 hafta yaşayan arının eğitilmesiyle açıklanabilir. Arı tüm bu görevleri kendisine öğretilmiş olarak doğmaktadır. Yaratıcı, arıyı en mükemmel şekilde programlamıştır.
BALDAKİ ŞİFA
Dişi olan işçi bal arılarının üretimi olan balın, insanlar için ne kadar faydalı bir besin kaynağı olduğu ayette belirtilir. Balın şifa olduğu günümüzde tüm tıp otoritelerince tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Bal hem birçok vitamine, hem kalsiyum, potasyum, magnezyum, sodyum, fosfor gibi birçok minerale, hem bakıra, iyota, demire, çinkoya, hem de bazı hormonlara sahiptir.
Bal, içindeki şekerlerin bir başka cins şekere dönüşebilme özelliği sayesinde kolayca sindirilir. Bal, içerdiği serbest şekerler ile beynin çalışmasını kolaylaştırır. Kan yapımına, kanın temizlenmesine, kan dolaşımının düzenlenmesine yardımcı olur. Bal, vücudumuzun iç mekanizmasının daha iyi çalışması için yenilerek kullanıldığı gibi, kozmetikte ve cilt hastalıklarında vücuda dıştan sürülerek kullanılır. Balın iyileştirdiği söylenen hastalıklar saymakla bitmez.
Balın şifa kaynağı olduğu birçok toplumda düşünülmüştür. Bu yüzden Kuran'ın bu konuda söylediğinin, Kuran'ın indiği dönemde bilinmediğini söylemiyoruz. Fakat şuna dikkat etmeliyiz ki, Peygamberimiz döneminden gelen uydurma hadislerde deve idrarının içilmesine, bu idrarın şifa olduğuna dair sözlere de rastlıyoruz. Kuran o dönemin bu uydurma şifa kaynaklarına gönderme yapmamış, bal gibi günümüzde hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir maddeyi şifa olarak insanlara sunmuştur. Eğer Kuran kendi döneminin heyecanlarıyla yazılmış bir uydurma olsaydı, içinde elbette kendi döneminin safsatalarını içeren böylesine yanlışlar da olacaktı.
Kur'an arılarla ve balın yapımıyla ilgili hiçbir yanlış izah yapmadığı gibi, kovan yapma, balın ham maddesini toplama, bal yapma gibi görevleri dişi arıların yaptığını belirterek indiği dönemdeki insanların bilemeyeceği bir gerçeği de açıklamıştır. Ayrıca bu dişi arının, bölmeli karınlardan oluşan anatomik yapısına da "bir tek dişi arıda çoğul karın" ifadesi kullanılarak işaret edilmiştir. Arının ve diğer böceklerin fizyolojik yapısını incelemeye dair bir geleneğe rastlanmayan bir dönemde bu ifadenin olması da çok ilginçtir.
Arının kovandaki iş bölümünü, arının tüm marifetlerini anlatmaya bu kitabın hacmi yetmez. Bu tek başına bir kitap konusudur. Arının kovanı havalandırması, belirli bir nem ve ısı oranını sağlaması, kovan içinde mükemmel bir hijyenik ortamı oluşturması, kovanda nöbet beklemesi, yabancı maddeleri kovandan atış yöntemleri, salgıladığı balmumu, propolis, süt gibi maddeler birbirinden hayret verici ve mükemmeldir. Altı hafta yaşayan arı, tüm bu mükemmel özelliklere doğuştan nasıl sahip olmaktadır? Bilinçli bir Yaratıcı olmadan arının bu bilgileri kendi kendine tesadüfen elde etmesi hiç mümkün olabilir mi ? Kuran'ın dikkat çektiği arının, yaptıklarını her inceleyen, arının şahsında Allah'ın mükemmel bir sanat eserini görecektir.
Sizin yaratılışınızda ve her yana yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir toplum için deliller vardır. (45 Casiye Suresi 4)
BALIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ
Bal higroskopik bir madde olup havadan nem alma özelliğine sahiptir. Havada %58 rutubet olduğu zaman balda su miktarı %17,4 civarında olur.
Viskozite;akıcılığa karşı koyma özelliğini ifade eder. Buna balın bünyesi de denir. Ağır bünyeli bir balın akıcılığı yavaş yani viskozitesi yüksek olur. Viskozite balın içerisindeki su miktarıyla yakından ilgilidir.
Balın özgül ağırlığı içerisindeki su miktarı ve sıcaklığa göre değişmektedir.200°C de balın özgül ağırlığı 1.4225 bulunmuştur.
Kırılma Sayısı;Refraktometre ile ölçülür. Sıcaklık önemli rol oynadığından bu işlemde 20°C de yapılır ve balın içindeki su miktarı tayin edilmektedir.
Renk;Balın bir optik özelliği olan renk değişiklik gösterir. Bal renksiz durumdan koyu kırmızıya kadar değişebilir.
BALIN BİLEŞİMİ
•Meyve Şekeri % 39 •Üzüm Şekeri % 34 •Su % 18 •Kamış Şekeri % 0,4 •Protein maddeleri % 0,3 •Nişasta % 4,8 •Madeni tuzlar % 0,2 •Mineral maddeleri% 1,3 •Organik asitler % 0,1
Ayrıca, B2, B6, H, C, K vitaminleri, folikasit, pantotenik asit, uçanyağ, boya maddeleri ve tatlandırıcı içerir.Balın kalitesi alındığı bitkilere göre değişir, en kaliteli bal çiçekbalıdır. Memleketimizde ise yaylanın yüksekliği ve çiçek çeşidinin bolluğu ile tanınan ANZER balı çok kıymetli, çok şifalı bal olarak bilinir. Yalnız Anzer balım güvenmediğiniz kişiden almayınız. Çok az çıkmasına rağmen (en fazla senede 500 kg) kaliteli bal da Anzer diye satılıyor. Yine Siirt Pervari'nin Karakovan balı, Hakkari Yüksekova'nın balı, Erzurum, Bingöl, Sivas çiçek ballan fabrikasyon (şeker yedirerek yapılan) değilse kıymetlidir.
Çam balı, Kestane çiçeği balı (Deli Bal), Ayçiçek balı, en çok bulunan ballardandır. Balın saf, temiz, yumuşak ve güzel kokulu, dağlarda ve ağaçlarda bulunan kovanda olanı kıymetlidir.
BALIN ŞİFASI
Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bal hakkında şöyle buyuruyorlar.
"Sizlere iki şifayı tavsiye ederim birisi Bal (Bal şerbeti içmek) diğeri Kur'an-ı Kerim okumaktır." (Hadis-i Şerifi. Mace)
Bal ve çörek otu "ölümden başka her derde devadır"(Hadis-i Şerif)
"Sizlere sinameki ve Sennut'u (terayağı+bal+kimyon karışımı) tavsiye ederim. Zira bunlar ölümden başka her derde devadır." buyurmuştur.(Hadis-i Şerif)
Yukarıda birkaç örneği verilen pekçok bilimsel araştırmalar sonucunda Bal gerek içinde barındırdığı vitaminler ve minerallerle gerekse yapısal özellikleri sebebiyle insanlar için tam bir şifa kaynağı olduğu tespit edilmiştir. Yaklaşık balın 500 hastalığa faydalı olduğu belirtilmiştir. İşte Balın faydalarından birkaçı:
Gerek Ayet-i kerimede gerekse Hadis-i Şeriflerde tavsiye edildiği vechile bal şifalıdır. Bazılarına göre ölümden başka her derde deva bazısına göre çoğu hastalıkların şifasıdır.
1- MİDEYE KUVVET VERİR: Midedeki fazlalıkları dışarı atar. Hazmı gerektirmediği için kolayca kana geçer, baldaki şeker emilimi en kolay olan şekerdir.2- KANSIZLIĞI GİDERİR: Hastalıktan yeni kalkmışlara kuvvet verir. Enes bin Malik (R.A.) bildirdiğine göre Resülullah (sav) Efendimiz hasta olduklarında ağzına bir avuç çörek otu atar ardından da bal şerbeti içerdi.
3- BAL İYİ BİR KORUYUCUDUR: Ömrünün 3 bin yıl olduğu ifade edilir. Taze et balın içinde saklansa 3 ay bozulmadan durur. Taze meyve ve sebzeler 6 ay balın içinde bozulmadan saklanır. Zira balda 6 çeşit koruyucu sistem vardır. Birincisi, cesedini örtmek için ikincisi peteğini örtmek için, üçüncüsü çiçek tozuyla karışması, dördüncüsü, kraliçe arının gıdasıyla karışması, beşincisi, balın kendisiyle karışması, altıncısı bal mumu ile karışması içindir. Resülullah (sav) Efendimiz, "Her kim, her ay üç gün aç karnına bal şerbeti içerse, felç, cüzzam ve Abraşlık (Alacalık) gibi hastalıklardan korunur" buyurmuşlardır.
4- DAMARLARI AÇAR: Şerbeti içilirse damarları açar, kalp adalesine faaliyet ve zindelik verir, kalp hastalarına faydalıdır, diğer şekerlerin aksine, oksijen ile reaksiyona girdiğinde tam bir yanma meydana geldiği için kanda daha az atık madde bırakır.
5- ROMATİZMAYA FAYDALIDIR: Romatizmal hastalıklarda haricen kullanmak hastayı kısa sürede iyileştirir, romatizmalı yeri arıya sokturmakta faydalıdır, hafif ateşte ısıtılmış bal mumu ağrıyanbölgeye bağlanırsa iki-üç saat sonra ağrı ve iltihabın geçtiği görülür.
6- ALERJİYE FAYDALIDIR: Alerjik vakıalarda pahalı ve zahmetli tedavilerin yerini alacak bir alternatif tedavi şeklidir. Özellikle bahar alerjisine yakalanan kişiler hangi koku ve tozun kendilerinde alerji yaptığını bilir, veya bulursa o çiçek balını ya da bal şerbetini yerlerse şifaya kavuşurlar.
7- AĞRI DİNDİRİCİ: Bal ısıtılıp buharı buruna çekilirse, hastanın ağrı ve sızısı birkaç dakika sonra dimeye başlar.
8- TANSİYON DÜŞÜRÜR: Özellikle Deli Bal (Kestane-Kekik balı) Yüksek tansiyonu düşürür, 1 günde 1 şeker kaşığından fazla yenmemesi gerekir. Fazla yenirse tansiyonu fazla düşürür, çarpar. Karadeniz ormanlarında yetişen zehirli Komar ağacının çiçeklerinden yapılan Deli Bal, Kestane Deli Balından daha ağırdır. Rengi kahverengi olmayıp normal bal rengine yakındır, (sarımtıraktır.) Kaynatılırsa tesiri biraz kaybolur. Deli Bal çarpması tansiyonun düşüp, kalp atışlarının düşmesi olayıdır. Böyle vakıalarda hemen tuzlu, sarımsaklı ayran içilir.
9- İŞTAH AÇICI: İhtiva ettiği A, B, C ve diğer vitaminler ve minerallerle insana zindelik verir. İştahı açar.
10- DOĞAL DİŞ MACUNUDUR: Diğer tatlı ve meyvelerin zıddı bal dişleri ve dişetlerini temizleyip parlatan bir macundur. Dişleri ve dişetlerini mikroplardan korur, ağızdaki yaralan tedavi eder. Şeker veya meyve yense ağız fırçalanmasa dişte feaffün (koku) olup dişler çürür. Bal ise diş temizliğinde de kullanılmıştır. Yoğurtla bal karıştırılıp doğal diş macunu elde edilir.
11- ALACAYA FAYDALIDIR: Alaca hastası olanlar en az 2-3 ay sabah aç karnına 1 su bardağı bal şerbeti içerlerse şifa görürler.
12- KABIZLIĞI GEÇİRİR: Kabızlık vakıalarında sıcak bal şerbeti çok faydalıdır. Resülüllah (sav) Efendimiz "Sizlere sinameki ve Sennut'u (terayağı+bal+kimyon karışımı) tavsiye ederim. Zira bunlar ölümden başka her derde devadır." buyurmuştur. Bu Hadis-i Şerifte geçen Sinameki, kimyon hazım kolaylaştırıcıdır.
13- ZAYIFLATICIDIR: Ilık çam balı günde sabah ve aşkam 1 'er su bardağı içilirse zayıflatır. Şişmanlıktan kurtarır.
14- KOLESTROLÜ DÜŞÜRÜR: Özellikle ay çiçek balı ve kekik balı ılık olarak günde 1-2 su bardağı içilirse hem zayıflamada hem kolestrolü düşürmede faydalıdır.
15- YARA VE İLTİHAP GİDERİR: Özellikle kekik, kestane (Delibal) Çam balı yara tedavisinde çok faydalıdır. Bu Hz. Ömer'in (r.a) çok kullandığı metoddur. Bugün modern tıbbında ameliyat yaralarında bal kullanmaya başladığım öğreniyoruz. Cavanagh ve Beazley adlı araştırmacılar balı labaratuar şartlarında da inceliyor, özellikle boğaz iltihaplarında kendini gösteren kalbi tutacoli isimli mikroplarla candida albicans isimli mantarlar üzerinde balın etkili olduğunu gözlüyorlar. Inhibin mikropların üremesini önler.
16- BALGAM SÖKTÜRÜR: Balgamı keser, vücudun pis rutubetini giderir.
17- GÖZÜN GÖRME GÜCÜNÜ ARTTIRIR: Nar suyuna karıştırılır göze sürme gibi çekilirse gözün keskin görmesini sağlar.
18- KARIN AĞRISINI GİDERİR: Bal şerbeti karın ağrısını dindirir.
19- İDRAR SÖKTÜRÜCÜ: İdrar söktürür, mesane yollarını temizler.
20- KÖPEK ISIRMASINA FAYDALIDIR: Köpek ısırınca bal şerbeti içilir ve köpeğin ısırdığı yere bal sürülür. Kuduz olma ihtimaline binaen tedbir ayrıca alınmalıdır.
21- CİLDİ GÜZELLEŞTİRİR: Vücud bal ile ovulursa cilt yumuşar, bitleri öldürür.
22- SAÇLARI BESLER: Saça sürülürse saçları yumuşatır, besler, uzatır.
23- NEZLEYİ GEÇİRİR: Bal limonla veya sütle içilirse nezle için çok faydalıdır.
24- VEREME FAYDALIDIR: Bal gül ile karıştırılıp sabah akşam yenirse Verem'e faydalıdır.
25- YANIKLARI İZ BIRAKMADAN GİDERİR: Bal, zeytin yağı ve gres yağıyla karıştınlıp yanan yerlere sürülürse acı, sızı, çekilmez yanık kısa sürede iyileşir, yanık izi kalmaz.
26- VARİSE FAYDALIDIR: Bal, vücudda olan varis ve varis yaralarına masaj yapılarak sürülürse faydalıdır.
27- KARACİĞERİ TEMİZLER: Bal, karaciğeri ve göğsü temizler, yılan akrep sokmasına faydalıdır. Bal şerbetinin hem tatlı hem soğuk olması sağlığı koruma açısından çok faydalıdır. Karaciğer ve kalp soğuk ve tatlı gıdayı sever.
28- SARILIĞI ÖNLER: Balla salatalık rendelenerek yenirse susuzluğu giderir, kanı temizler, sanlığı kısa sürede iyileştirir.
29- TERLEMEYİ GİDERİR: Bal mumundan bir miktar alınıp balla birlikte birkaç gün ağızda sakız gibi çiğnenirse burun tıkanıklığı ve bundan dolayı meydana gelen terlemeyi giderir.
30- İSHALİ İYİLEŞTİRİR: Resülullah (sav) Efendimize bir sahabi, kardeşim ishale yakalandı dedi. Resülullah (sav) Efendimiz "git bal şerbeti içir" buyurdular.
31- ZEKA GELİŞİMİ’ne azımsanmayacak derecede olumlu etkisi vardır.
32- YATAĞINI ISLATANLARA FAYDALIDIR: Bal, yatağını ıslatan çocuklar için gayet faydalıdır.
33- İLAÇLARIN YAN TESİRLERİNİ YOK EDER: Bal, ilaçların içine katılır, ilacı güzelleştirir, zararlarını nötüre eder.
34- GÖZ İÇİN FAYDALIDIR: Bal mumunda bol miktarda A vitamini vardır. A Vitamini gözün görme gücünü kuvvetlendirir. Bal mumu sakız gibi çiğnenerek içindeki A vitamini ağız yoluyla vucüda geçer. Aynı zamanda bal mumu yutulursa midedeki yaralara faydalıdır.
İshale karşı soğuk bal şerbeti çok faydalıdır. Ani ishal ve kusmalarla başlayan ve tıpta AKUT GASTROENTERİT adı verilen hastalık yılda 0-5 yaş arası 500 milyon çocuğu ölümle tehdid etmektedir. Bu hastalığa Rota Virüs, E.Coli, Salmenalla gibi mikrop organizmalar sebeb olmaktadır.
Son 50 senedir ishalli hastalara, serum takılıyor, hasta damar yoluyla tedavi ediliyordu. Bunun sakıncalan vardı. Pıhtı oluşması, bunun herhangi bir daman tıkaması bunlardan birkaçıdır.
Son zamanlarda "Oral rehidratasyon mayii denen şekeri, tuzlu solüsyonlar ile çok iyi netice elde ettiler. İshalli bir çocuğun aç bırakılması, çocuğun ölmesine sebeb olabilir.
Oral tedavi; Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından bütün dünyaya asnn buluşu olarak tavsiye edilmiştir.
British Medical Journal adlı dergide yayınlanan makalede Glikoz (Şeker) yerine, bal kullanmayı tavsiye ediyordu. Türkiye şartlarında, 1 litre soğuk suya 250 gr bal, bir çay kaşığı karbonat, dörtte bir çay kaşığı tuz ile bu ishal ilacını elde ederiz.
*TAVSİYE: Her gün 1 su bardağı ılık bal şerbetine 1 seker kaşığı sirke, 1 şeker kaşığı çörek otu ilave edilip içilirse balın safraya verdiği zarar sirke ile giderilir, sirkenin bakteri öldürme özelliği, çörek otunun ölümden başka her derde deva oluşu balın şifasıyla birleşir, Gerçekten vücudu hastalıklardan korur, vücudu kuvvetlendirir. Hastalıkları kısa sürede şifaya kavuşturur.
İşçi arılar altı haftalık hayatlarının son bölümünde balözü toplayıcısı olurlar. Arılar topladıkları polenleri kovanlarına taşırken vücutlarında bulunan polen sepetlerini kullanırlar. Yandaki resimde sepeti polenle dolu olan bir işçi arı görülmektedir.